Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Lideri Pervin Buldan, Parti Meclisi toplantısında konuştu. Buldan, 28 Kasım 2015’te Sur ilçesinde katledilen Diyarbakır Barosu Lideri Tahir Elçi’yi anarak kelamlarına başladı.
Buldan, “Tahir Elçi’nin katledilişinin 7’nci yıldönümünde, başta Tahir Elçi olmak üzere bu ülkede faili meçhullerde hayatını yitiren bütün insanlarımıza, arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza bir kere daha Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı dileklerimi iletiyorum. HDP olarak failli meçhul olarak kalan bu karanlık cinayetlerin aydınlatılmasında büyük bir rol oynayacağımızı tabir etmek istiyorum. Türkiye’de failli meçhuller büyük bir kara leke olarak tarihe geçmiştir. Bu cinayetleri aydınlığa kavuşturmak, faillerin ceza almasını sağlamak bizler açısından bir sorumluluktur lakin tıpkı vakitte tarihi bir sorumluluktur” dedi.
Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına nazaran Buldan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
‘JİN JÎYAN AZADÎ’ DİYE HAYKIRDIK: 25 Kasım Bayana Yönelik Şiddete Karşı Memleketler arası Çaba Günü kapsamında gerçekleştirilen hareket ve etkinliklere değinen Buldan, “Aynı vakitte bir hafta boyunca yerellerimizde, alanlarda, meydanlarda, sokaklarda, her yerde her kimlikten bayanla, her sesten, her renkten bayanla bir ortaya geldik. Taleplerimizi sokaklarda söz ettik, itirazlarımızı lisana getirdik, bayanların yaşadığı baskıyı, şiddeti lakin birebir vakitte eşitlik çabasını her alanda lisana getirmeye çalışan ve bütün engellemelere karşın sokakları terk etmeyen bayanlarla bir ortaya geldik. Nagihan Akarsel ve Jîna Eminî’ye atfettiğimiz bu yılki 25 Kasım haftasında ‘jin jiyan azadî’ sloganını daha güçlü bir sesle, daima birlikte bayanlar olarak haykırdık. Bu yüzden, bu bir hafta boyunca her türlü engellemeye karşın sokakları terk etmeyen, taleplerini lisana getiren bütün bayanlara buradan sevgilerimi ve selamlarımı gönderiyorum” sözlerini kullandı.
BOMBALARIN OY OLARAK DÖNMESİNİ HESAPLIYORLAR: Taksim’de sivil insanları maksat alarak gerçekleştirilen bombalı atağa hepimiz şahit olduk. Bu hücuma ait soru işaretleri yeniliğini korumaktadır. Ortada bu kadar çelişki olduğu halde Taksim saldırısı tekrar Kürde saldırmanın temelli bir münasebeti haline getirildi. Kürtlere süratlice savaş ilan edildi. AKP-MHP ittifakı için seçimde bir zafer görünmüyor. Bu nedenle, başta bir zafer kazanmanın peşine düşen bir iktidarla karşı karşıyayız. Yani AKP ve MHP ittifakı kendilerine yeni bir zafer yaratmanın yolunu Kürtlere savaş açma siyasetini bir defa daha gündeme getirdi. Bununla seçimlere hazırlandığını daima birlikte görüyoruz. Kuzey ve Doğu Suriye’ye atılan bombaların kendilerine oy olarak dönmesini hesaplıyorlar. Bunun ismi bu kadar açık ve nettir.
Günlerdir süren operasyonlarla birlikte bir yıkımın yaşandığını, birebir vakitte hayat yerlerinin tahrip edildiği bir yıkımın yaşandığını bilhassa belirtmek istiyorum. Çok sayıda sivil insanın ömrünü yitirdiği bu yıkım sürecinde, Kürtlerin gayret ettiği, Kürtlerin direndiği, Kürt halkının hayat bulduğu her yerde, her alanda bu tıp operasyonların yapıldığına bir sefer daha tanıklık ettik. Bu zihniyet yalnızca AKP ve MHP iktidarının zihniyeti olarak algılanmamalı. Siyasal muhalefetin de bu hususta bilhassa Kürtler ve Kürt sorunu konusunda yani çözümsüzlük konusunda iktidarla ortaklaştığını bu devir bir defa daha gördük. ‘İktidar değişsin lakin çözümsüzlük siyasetine devam edilsin’ zihniyetiyle bizim HDP olarak hiçbir paydaşlığımız kelam konusu olamaz.
TECRİT, İKTİDARIN SİYASİ KİMLİĞİ HALİNE GELDİ: Halkımızın sıkıntısı ‘kim iktidar olsun’ değildir, halkımızın sıkıntısı savaş siyasetine, çözümsüzlük siyasetine son verecek; ülke barışına, ülke iktisadına, ülke refahına yatırım yapacak yeni bir siyasi aklın ülkeyi yönetmesidir. İşte halkımız bu türlü bir değişim bekliyor, bu türlü bir değişim için gün sayıyor ve seçimi iple çekiyor. Elbette ki iktidarın bütün savaş siyasetlerinin toplumu sürüklediği yer hiç kuşkusuz ki İmralı’dan başlayarak oradan bütün cezaevlerine ve hatta toplumun her alanına yansıyan ve yayılan tecrit politikalarıdır. Tecrit, iktidarın siyasi kimliği haline gelmiştir. Tecridi derinleştirdikçe otoriter rejimi daha kolay hayata geçirebileceğini keşfeden bir iktidarla da karşı karşıyayız. Biz bu tespiti yıllardır acı deneyimlerimizden, deneyimlediğimiz, gelişmelerden yola çıkarak yaptığımızı da halkımıza hatırlatmak isterim.
BARIŞIN DEĞERİNİ EN FAZLA ACI ÇEKENLER BİLİR: Türkiye 2013-2015 yılları ortasında sürdürülen tahlil ve müzakere sürecinin iktidar tarafından rafa kaldırılmasıyla birlikte çok farklı bir sürecin içine çekildi, çok büyük acılar yaşandı, çok büyük bedeller ödendi. Bunun akabinde çatışma, çözümsüzlük, kutuplaşma, haksızlık, hukuksuzluk, cezaevleri, katliamlar yayılmaya başladı. Buradan ilgili-ilgisiz bütün çevrelere bir davet yapmak istiyorum; Fikri, inancı, meşrebi ne olursa olsun elini vicdanına koymasını ve Türkiye’nin tahlil sürecinde yaşadığı rahatlama ile tahlil sürecinin bitirildiği, yani Sayın Öcalan’a yönelik mutlak tecridin devreye sokulduğu devirden sonra yaşananları kıyaslamasını rica ediyorum herkesten. Barış umutlarını, geleceğe inançla bakmayı, yaşanan vefatları, tahlil sürecinin Türkiye’ye maliyetini ve ağır faturasını, açlığı, sefaleti, yoksulluğu göz önüne getirmesini bütün halkımızdan bir sefer daha rica ediyorum. Neden diye sormanızı bilhassa istirham ediyorum. Bu salonda bile siyaset yapan her bir arkadaşımız Kürt sıkıntısından kaynaklı çatışmalı sürecin bedelini, acısını, faturasını çok ağır ve derinden yaşayan insanlardır. Bizler o devrin öncesinde bile çatışmalı periyotlar devam ettiği süreç içerisinde çok büyük bedeller ödedik, her birimiz büyük acılar yaşadık. Bu ülkede annelerin gözyaşı döktüğü, çocuklarını toprağa verdiği ve genç insanların hayatını yitirdiği süreçlere daima birlikte tanıklık ettik. O yüzden tahminen de bu ülkede tahlilin ve barışın değerini en fazla biz biliriz, en fazla bedel ödeyenler bilir, en fazla acı çekenler bilir. Bu yüzden bu ülkenin, bu toplumun neleri kaybettiğini görerek sıkıntıya ciddiyetle yaklaşmasını umut ediyorum.
ÖCALAN’IN DEVREDE OLDUĞU HER PERİYOT TÜRKYE RAHATLAMA YAŞADI: Bir kere daha tabir etmek isterim ki Sayın Öcalan’ın devrede olduğu her devir Türkiye bir rahatlama yaşamıştır. İşte 2013-2015 süreci bunun şahididir. Herkes Sayın Öcalan’ın rolünü görmüştür. Tahlil sürecinde oynadığı role bütün Türkiye şahittir. Ancak bugün ağır bir tecrit altında olduğunu, bu uygulamanın bir cürüm ve hukuksuzluk olduğu, gayri legal olduğunu bir sefer daha bu kürsüden belirtmek istiyorum. Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin hukuksuzluğuna, adaletsizliğine bu ülke şahit olmuştur. 3 Mart 2020’den beri Sayın Öcalan ve öteki siyasi mahpuslardan haber alınamadığını her seferinde, yaptığımız her konuşmada lisana getirmemize karşın tecridin giderek derinleştirildiğini, tecridin kaldırılması istikametinde yapılan davetlere kulakların tıkandığını daima birlikte görüyoruz. 25 Mart 2020 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan ile yapılan telefon görüşmesi kesilmiş, o tarihten beri İmralı’dan hiçbir şeklide haber alınamamıştır. Asrın Hukuk Ofisi dün yaptığı bir açıklama ile CPT’nin İmralı’ya gittiğini fakat Sayın Öcalan’ın CPT ile görüşmeye çıkmadığını yazılı bir açıklama ile Türkiye kamuoyuna duyurmuştur. Eylül 2022’de İmralı’ya yapılan CPT ziyaretinde Sayın Öcalan’ın görüşmeye çıkmadığını Asrın Hukuk Ofisi paylaştı. Sayın Öcalan’ın CPT heyetiyle görüşmediğine dair bilgi hepimizin dertlerini bir sefer daha derinleştirmiştir. Bu bahis hemen açıklığa kavuşturulmalı.
İMRALI MÜRACAATIMIZA KARŞILIK BEKLİYORUZ: Bizim muhatabımız Adalet Bakanı’dır, bizim muhatabımız devlettir. Eşbaşkanlar olarak bir müddet evvel İmralı Adası’na gitmek üzere yaptığımız müracaat hala Adalet Bakanı’nın masasında duruyor. Bize rastgele bir olumlu olumsuz yanıt verilmemiştir. Bu probleme hiç kimsenin gayri önemli yaklaşmaya hakkı da yoktur, haddi de yoktur. İktidar ya da Adalet Bakanı derhal bir açıklama yapmalıdır. Zira kamuoyunun bu hususta beklentisi çok fazladır. CPT’ye buradan ayrıyeten bu çağrıyı yapmak istiyorum. CPT de elindeki bilgileri derhal açıklamalıdır. İktidarın bu hukuksuz uygulamalarına ortak olmamalıdır. HDP olarak bu problem açıklığa kavuşana kadar, avukatların yaptığı müracaat Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilene kadar teşebbüslerimizin devam edeceğini bilhassa belirtmek istiyorum. Ben bugün bu PM toplantımızda çok farklı bir mevzuyu konuşmayacağım. Farklı sorunlar üzerinde durmayacağım, bu birkaç husus üzerinde yaptığım değerlendirmelerle sonlu tutacağım.” (HABER MERKEZİ)